DOLAR

35,3503$% 0.09

EURO

36,6050% -0.32

STERLİN

44,1318£% -0.25

GRAM ALTIN

3.009,17%0,64

ONS

2.649,89%0,00

BİST100

9.972,03%-1,13

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AZ BULUTLU 13°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Avrupa’da Doğal Yaşam ve Yeni Göçmenler

Türkiye’den Avrupa’ya göç eden pek çok beyaz yakalı, düzen, özgürlükler ve yüksek yaşam standartları hayaliyle geliyor. Ancak yerleştikten sonra durum nasıl değişiyor? Beklentiler ne? Bunları konuşacağız..

Merhaba sevgili okurlar,

Avrupa’da doğal yaşam ve sağlık sistemi üzerine düşündüğüm bir konu, son zamanlarda sıkça karşıma çıkıyor. Yakın zamanda dinlediğim bir podcast ve daha önce izlediğim YouTube programları bu meseleyi tekrar gündemime taşıdı. Yurt dışında uzun yıllardır yaşayan biri olarak, bu konudaki gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm.

Avrupa’da, özellikle İskandinav ülkelerinde ve İngiltere’de, doğal yaşam ve tıp anlayışı, alışık olduğumuzdan oldukça farklı bir felsefe üzerine kurulu. Türkiye’de alışık olduğumuz sağlık sistemi hızlı müdahaleler ve kapsamlı hizmetler sunarken, Avrupa’nın yaklaşımı çok daha minimal ve “doğal” bir çerçeveye oturuyor.

Banu Gökdoğan – Psikolojik Danışmanlık / Çift Terapisti

Mesela hamilelik sürecini ele alalım. Türkiye’de sık yapılan ultrasonlar ve rutin doktor ziyaretleri alışılmış bir uygulamadır. Ancak Avrupa’da, özellikle de Danimarka’da, hamilelik sürecinde doktorlardan çok ebeler devrede. Ultrason sayısı minimumda tutuluyor, tıbbi müdahaleler son çare olarak görülüyor. Avrupa’da genel bir anlayış var: İnsan bedeni, kendini yenileme ve dengeleme konusunda yeterince güçlüdür.

Bu yaklaşım, Avrupa’nın yıllar içinde geliştirdiği bir bilinçle bağlantılı. Kimyasal ilaçlara karşı mesafeli duruş, doğal çözümlere olan güvenle birleşiyor. Eczanelerde bitkisel ilaçlar ve homeopatik çözümler hâlâ popüler. Ancak burada bile, bu çözümlere erişim belirli bir bilgi birikimini ve ekonomik gücü gerektiriyor. Örneğin, geçmişte eczaneye gidip bir bitkinin faydalarını öğrenmek mümkünken, artık bu bilgilere erişim sınırlandırılmış durumda. Bu, doğal çözümleri bilen bir kesimin ayrıcalığı haline gelmiş gibi görünüyor.

Yeni göçmenler için bu durum başlangıçta kafa karıştırıcı olabiliyor. Türkiye’den Avrupa’ya göç eden pek çok beyaz yakalı, düzen, özgürlükler ve yüksek yaşam standartları hayaliyle geliyor. Ancak yerleştikten sonra, özellikle tıp sistemi gibi konularda hayal kırıklıkları yaşayabiliyorlar. Türkiye’de her ağrıya bir ilaç, her soruna hızlı bir çözüm sunulurken, Avrupa’da tıbbi müdahaleler yerine bireyin sorumluluğu ve bedenine duyduğu güven ön planda tutuluyor.

Peki, bu yaklaşım doğru mu?

Avrupa’nın kendi vatandaşlarına doğal çözümler sunarken, Batılı olmayan ülkelere kimyasal ilaçları pazarlaması düşündürücü bir ikiyüzlülük olarak görülebilir. Bu, aslında Avrupa’nın kendi içinde geçirdiği bir dönüşümün yansıması. Kimyasal müdahalelerden uzaklaşarak daha az tüketen bir yaşam biçimi inşa etmeye çalışıyorlar. Ancak bu süreç, dışarıdan gelenler için alışması zor bir deneyim haline gelebiliyor.

Yeni göçmen dostlarımıza buradan bir mesaj vermek istiyorum: Avrupa’nın sunduğu düzen ve olanaklar elbette etkileyici. Ancak bu güzelliklerin ardında, alışık olmadığımız felsefeler ve yaşam biçimleri yatıyor. Bu yüzden göçmenlik, yalnızca fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda zihinsel ve kültürel bir dönüşüm sürecidir.

Avrupa’da geçirdiğim otuz yıl boyunca edindiğim deneyimler, göçmenlerin bu yolculukta öğrenebileceği çok şey olduğunu gösteriyor. Sağlık sisteminden eğitim anlayışına, işyeri uyumundan toplumsal kurallara kadar analiz edilmesi gereken pek çok konu var. Örneğin maaş pazarlığı yapmak, işyerinde hangi davranışların kabul edilebilir olduğunu anlamak ya da uzun vadede topluma entegre olmak için yazılı olmayan kuralları çözmek, bu sürecin önemli parçalarından.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Avrupa’nın doğal yaşam ve sağlık anlayışını nasıl yorumluyorsunuz? Sizden gelen yorumlarla bu konuyu daha derinlemesine tartışmayı çok isterim.

Göçmenlik, öğretici ve geliştirici bir yolculuktur. Bu yolculukta tüm yeni göçmenlere kolaylıklar diliyorum.

 Bir sonraki yazımda görüşmek üzere..

Banu Gökdoğan – Psikolojik Danışmanlık / Çift Terapisti

instagram: @bn.gokdogan

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

DEM Parti’den İmralı görüşmesi sonrası ilk açıklama!

HIZLI YORUM YAP