DOLAR

38,0435$% 0.02

Created with Highcharts 8.2.2
EURO

43,2497% -0.1

Created with Highcharts 8.2.2
STERLİN

50,2310£% 0.68

Created with Highcharts 8.2.2
GRAM ALTIN

3.921,53%-0,77

Created with Highcharts 8.2.2
ONS

3.204,42%-0,78

Created with Highcharts 8.2.2
BİST100

9.423,62%0,45

Created with Highcharts 8.2.2
İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 14°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Banu Gökdoğan

Banu Gökdoğan

04 Mart 2025 Salı

Yazı terapisi 

Yazı terapisi 
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Yazı terapisi nedir?
Yazı terapisi, kelimelerin gücünü kullanarak duygularınızı ifade etmenize ve sizi rahatsız eden düşüncelerden arınmanıza yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem, bir terapistle konuşmakta zorlanan ama derinlerde saklı olan duygularını da dışa vurmak isteyenler için mükemmel bir araçtır. Yazmak, zihninizi özgürleştirir ve duygularınızla yüzleşmenizi sağlar.

Neden yazı terapisi?
Çünkü yazı terapisinin hiçbir yan etkisi yoktur. Bazı insanlar için konuşmak, dertlerini bir başkasıyla paylaşmak zor olabilir. Hatta bu, onları daha da kötü hissettirebilir. Ancak yazı terapisi, size kimseye anlatmak zorunda olmadığınız bir alan sunar. Bu yöntemde, sadece kendinizle konuşursunuz. Kağıt ve kalem sizin en yakın dostunuz olur. Yazarken kimse sizi yargılamaz, kimse size neyi nasıl söylemeniz gerektiğini dikte etmez. Sadece siz ve iç dünyanız vardır.

Zihninizdeki yükleri serbest bırakın!
Zaman zaman, ulaşıp derdimizi iletemeyeceğimiz insanlara içimizi dökmek isteriz. Belki vefat etmiş bir yakınınıza, belki de aranızda mesafeler olan birine. Onlara söyleyemediğiniz her şeyi kağıda dökmek, ruhunuzu hafifletir. İçinizde taşıdığınız o yük, kaleminizin ucundan kağıda dökülür ve bu sayede siz de o yükten arınmış olursunuz.

Yazdıklarınızı serbest bırakın!
Bu noktada, yazı terapisi için bir önerim var: Yazdıklarınızı yazdıktan sonra, onları serbest bırakın. Yani, isterseniz yazdıklarınızı yırtın, yakın ya da çöpe atın. Bu adım, sizin için bir arınma ritüeli haline gelebilir. Çünkü bu yazılar, sizin en derin sırlarınızdır ve kimseyle paylaşmak zorunda değilsiniz. Onları serbest bırakarak, içsel huzurunuza bir adım daha yaklaşabilirsiniz.

Okuryazar olmanız gerekmez!
Yazı terapisinin ilginç bir yanı da, bu yöntemi uygulamak için okuryazar olmanızın gerekmemesi. İsterse karalamalar yapın, isterse bildiğiniz birkaç harfi kağıda dökün. Mühim olan, içinizden geçenleri kağıda aktarmaktır. Bu, bir arınma sürecidir ve yazdıklarınızın anlamlı olup olmaması önemli değildir. Önemli olan, duygularınızı serbest bırakmanızdır.

Sonuç olarak…
Yazı terapisi, herkesin kendi ritminde ve kendi yöntemleriyle uygulayabileceği bir kendini ifade etme ve arınma yoludur. Bu yöntem, sizi geçmişin yüklerinden kurtarabilir ve zihinsel sağlığınızı destekleyebilir. Eğer bu yöntem ilginizi çektiyse, denemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Unutmayın, yazmak özgürleştirir!

Yazı terapisiyle ilgili daha ayrıntılı bir anlatım ´´Kendine Doğru´´ adlı podcast kanalımda bulunmaktadır.  Spotify´dan ücretsiz abone olup dinleyebilirsiniz. Linkini alt satırda görüyorsunuz: 

Bir sonraki yazımda, başka bir konuyla yeniden buluşmak üzere. Hoşça kalın.

BANU GÖKDOĞAN

Devamını Oku

Yapay konuya organik bir bakış! Nedir bu yapay zeka?

Yapay konuya organik bir bakış! Nedir bu yapay zeka?
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Aklıma ilk gelen yapay zeka hepimizin çocukluktan beri bildiği ve kullandığı hesap makineleridir.
Basit hesap makinesi ve sonraları geliştirilmiş, ayrıntılı işlemler yapan farklı versiyonları..Hesap makinesi nedir; bizim hızlıca ve kolayca yapamadığımız matematik işlemleri, hesaplamaları bir anda yapıp ortaya koyan, işimizi kolaylaştıran bir makine. Bu makineye işlemler yapması öğretilmiştir/ kaydedilmiş böylece doğru sonucun alınması sağlanmıştır.
Hesap makinesi örneğiyle girizgah yapma sebebim “makineye öğretmek” kavramına en basitleştirilmiş haliyle dikkat çekmek içindi.
Şimdi gelelim “makineye öğretmek” ya da uluslararası bilinen genel adıyla “machine learning” kavramına!(sanırım yazılım tam da budur)

NEDİR BU YAPAY ZEKA?

Yapay Zeka Aslında
Yapay zeka ya da (Artificial Intelligence/ AI), biz insanlarin makinalara bazı veriler ve talimatlar yükleyip, bir işlem yapmayı öğretmemizdir.
Verileri/ bilgileri makinaya yüklediğimiz zaman, ona neyi cevaplaması veya yapması gerektiğini de öğretmemiz gerekiyor. Yeterli/ doğru olmayan bir yapay zeka -ürün çıktısı -, yerine göre komik, yerine göre absürt veya tehlikeli olabiliyor.
Sektörel bağlamda irdelersek (tabi hangi sektör olduğu değişkenini de göz önüne alarak) giriş bölümünden yola çıkarak- şöyle genelleme yapabiliriz: Yapay zeka/Artificial Intelligence, ona veri yükleyenlerin zekası kadardır!
Bu nedenle; doğru işlemler ve doğru sonuçlar için iyi niyetli, mümkün olduğunca objektif, etraflıca düşünüp bütüncül bakan, bütüncüllük esasına göre araştıran, doğru organik zekaya, yani doğru insana ihtiyaç vardır. En azından günümüzde, bulunduğumuz noktada bu hala böyledir.
Doğru bilgi; topluma, yani insana faydalı olan bilgiler, sadece insancıl (hümanistik), kalbi ve zihniyeti doğru insanlarca üretilir veya keşfedilir.
İnsanı “tüketici” diye niteleyen bakış açısı, yazılım üretirken- sektörel kullanımda aşırı maddi kazanç ve firma odaklı olur. Bu döngü son tahlilde sürdürülebilir değildir. Bu arada söylemeden edemem, insan “tüketici” değil kullanıcıdır!..

Yediğimiz besinleri tüketmeyiz, bedenimizde öğüterek ve sindirerek, yaşamsal devamlılığımız için Kullanırız..Giysilerimizi ısınmak, örtünmek vs. için Kullanırız!..Evlerimizi barınmak için, yaşamak için “tüketmeyiz” kullanırız!.. Yazılımları da hayatı kolaylaştırmak için kullanırız. Zaten dikkatinizi çeksin diye belirtiyorum insanlara “yazılım kullanıcısı” denirken nedense ekmek aldıklarında “tüketici” deniyor. Bu durumda adeta ekmek alınmaması, yenilip bitirilmemesi gereken bir madde ve biz onu alıp yediğimizde “tüketmiş” oluyoruz (“ekmek” burada besin maddelerini genel olarak temsil ediyor). Bu “Tüketici” kavramını bir düşünün derim.

Yapay zekanın kullanım alanı nasıl genişledi?


Evet günümüzde perspektifi oldukça genişleyen bir yapay zeka olgusuyla karşı karşıyayız.
Yapay zeka başlangıç noktasında, işlemleri hızlandırmak, hayatı kolaylaştırmak için kullanılmaya başlamış bir teknoloji idi. Günümüzde yapay zeka pek çok alana girdi, bugün daha kreatif ve estetik amaçlı da kullanılıyor. Yapay zekanın kullanıldığı alanlar içerisinde makale ve blog yazısı yazdırmak bile var. Ayrıca tema bilgisi verilip, görsel ürünler bile oluşturuluyor (bunlara sanat eseri demek içimden gelmedi). Siz de denemek için bu uygulamalara girip, tema ismi verip, sorulan bilgileri ekleyip çıkan sonuçlara bir göz atıp yorumlayabilirsiniz.

Yorumlu özet:
Sektörel bazda ve hayatın her alanında, aslında her şey, biz insanlar ve diğer canlı dostlarımız için vardır. Bu prensipten yola çıkarsak “Yapay Zeka” da bizim hayrımıza olması gereklidir. Yani; hem hümanistik yaklaşımla üretilmeli, düzenlenmeli ve hem de bu anlamda Doğru kullanılmalıdır. Aksi takdirde insanlığın “sürdürülebilirliğinden” söz edemeyiz!
Sizce? Yorumlarını bekliyorum… yeni bir yazıda görüşmek üzere…

Not: Yapay zeka hakkında istişare edip teknik bilgi edindiğim E. Feride Hamid’e teşekkür ederim.

Devamını Oku

Avrupa’da Doğal Yaşam ve Yeni Göçmenler

Avrupa’da Doğal Yaşam ve Yeni Göçmenler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Merhaba sevgili okurlar,

Avrupa’da doğal yaşam ve sağlık sistemi üzerine düşündüğüm bir konu, son zamanlarda sıkça karşıma çıkıyor. Yakın zamanda dinlediğim bir podcast ve daha önce izlediğim YouTube programları bu meseleyi tekrar gündemime taşıdı. Yurt dışında uzun yıllardır yaşayan biri olarak, bu konudaki gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm.

Avrupa’da, özellikle İskandinav ülkelerinde ve İngiltere’de, doğal yaşam ve tıp anlayışı, alışık olduğumuzdan oldukça farklı bir felsefe üzerine kurulu. Türkiye’de alışık olduğumuz sağlık sistemi hızlı müdahaleler ve kapsamlı hizmetler sunarken, Avrupa’nın yaklaşımı çok daha minimal ve “doğal” bir çerçeveye oturuyor.

Banu Gökdoğan – Psikolojik Danışmanlık / Çift Terapisti

Mesela hamilelik sürecini ele alalım. Türkiye’de sık yapılan ultrasonlar ve rutin doktor ziyaretleri alışılmış bir uygulamadır. Ancak Avrupa’da, özellikle de Danimarka’da, hamilelik sürecinde doktorlardan çok ebeler devrede. Ultrason sayısı minimumda tutuluyor, tıbbi müdahaleler son çare olarak görülüyor. Avrupa’da genel bir anlayış var: İnsan bedeni, kendini yenileme ve dengeleme konusunda yeterince güçlüdür.

Bu yaklaşım, Avrupa’nın yıllar içinde geliştirdiği bir bilinçle bağlantılı. Kimyasal ilaçlara karşı mesafeli duruş, doğal çözümlere olan güvenle birleşiyor. Eczanelerde bitkisel ilaçlar ve homeopatik çözümler hâlâ popüler. Ancak burada bile, bu çözümlere erişim belirli bir bilgi birikimini ve ekonomik gücü gerektiriyor. Örneğin, geçmişte eczaneye gidip bir bitkinin faydalarını öğrenmek mümkünken, artık bu bilgilere erişim sınırlandırılmış durumda. Bu, doğal çözümleri bilen bir kesimin ayrıcalığı haline gelmiş gibi görünüyor.

Yeni göçmenler için bu durum başlangıçta kafa karıştırıcı olabiliyor. Türkiye’den Avrupa’ya göç eden pek çok beyaz yakalı, düzen, özgürlükler ve yüksek yaşam standartları hayaliyle geliyor. Ancak yerleştikten sonra, özellikle tıp sistemi gibi konularda hayal kırıklıkları yaşayabiliyorlar. Türkiye’de her ağrıya bir ilaç, her soruna hızlı bir çözüm sunulurken, Avrupa’da tıbbi müdahaleler yerine bireyin sorumluluğu ve bedenine duyduğu güven ön planda tutuluyor.

Peki, bu yaklaşım doğru mu?

Avrupa’nın kendi vatandaşlarına doğal çözümler sunarken, Batılı olmayan ülkelere kimyasal ilaçları pazarlaması düşündürücü bir ikiyüzlülük olarak görülebilir. Bu, aslında Avrupa’nın kendi içinde geçirdiği bir dönüşümün yansıması. Kimyasal müdahalelerden uzaklaşarak daha az tüketen bir yaşam biçimi inşa etmeye çalışıyorlar. Ancak bu süreç, dışarıdan gelenler için alışması zor bir deneyim haline gelebiliyor.

Yeni göçmen dostlarımıza buradan bir mesaj vermek istiyorum: Avrupa’nın sunduğu düzen ve olanaklar elbette etkileyici. Ancak bu güzelliklerin ardında, alışık olmadığımız felsefeler ve yaşam biçimleri yatıyor. Bu yüzden göçmenlik, yalnızca fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda zihinsel ve kültürel bir dönüşüm sürecidir.

Avrupa’da geçirdiğim otuz yıl boyunca edindiğim deneyimler, göçmenlerin bu yolculukta öğrenebileceği çok şey olduğunu gösteriyor. Sağlık sisteminden eğitim anlayışına, işyeri uyumundan toplumsal kurallara kadar analiz edilmesi gereken pek çok konu var. Örneğin maaş pazarlığı yapmak, işyerinde hangi davranışların kabul edilebilir olduğunu anlamak ya da uzun vadede topluma entegre olmak için yazılı olmayan kuralları çözmek, bu sürecin önemli parçalarından.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Avrupa’nın doğal yaşam ve sağlık anlayışını nasıl yorumluyorsunuz? Sizden gelen yorumlarla bu konuyu daha derinlemesine tartışmayı çok isterim.

Göçmenlik, öğretici ve geliştirici bir yolculuktur. Bu yolculukta tüm yeni göçmenlere kolaylıklar diliyorum.

 Bir sonraki yazımda görüşmek üzere..

Banu Gökdoğan – Psikolojik Danışmanlık / Çift Terapisti

instagram: @bn.gokdogan

Devamını Oku